Kendimiz olacağız ve güzelleşecek dünya
Bu hafta, 8 Mart Dünya Emekçi kadınlar gününü içeriyor. 8 Mart 1857’de, Amerika’da dokuma işçisi kadınlar, daha iyi çalışma koşulları istemiyle greve başlamışlardı. Greve polis müdahalesi sonucu, 129 kadın işçi öldü. Bu emekçi kadınların mücadelesini anmak ve tüm dünyada duyurmak üzere, 8 Mart önceleri “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak , 1977 yılından sonra da Birleşmiş Milletler topluluğunda kabülü ile “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlanmaya başladı.
Günümüzde, 8 Mart büyük bir tüketim fırsatı olarak görülüyor ve kadınlar çiçektir, sevelim, incitmeyelim, kopartmayalım mantığıyla kutlanıyor. Kadın hakları, eşitlik, özgürlük, adalet üzerinden ele alınmaktan çok, koruyalım, kollayalım diye ifade ediliyor.
Bu gidişe kim dur diyecek? Kadınlar? Erkekler?
Aslında kadın ya da erkek olsun, çocuk olarak seçemediğimiz bir dünyaya doğduğumuzda, kaderimizin kilometre taşları da döşenmeye başlıyor. Kız doğduk diye bayram ettiler mi? Sağlıklıyız diye sevindiler mi? Ne güzel gülüyoruz diye övündüler mi? Başarımızı, gücümüzü takdir ettiler mi? Gittiğimiz her yerde farkediliyoruz diye gönendiler mi?
Yoksa, başta anneler olmak üzere, herkes kız çocuklarının kulağını çekip, uslu ol, dikkat
çekme, onu giyme, oraya gitme diye kısıtladı mı? Özellikle anneler, laf getirmeyelim diye, “onun kızı için kimse konuşmasın” diye, tembihledi mi?
Her ağacın kurdu, özünden olur, denir. Kadınlar da, en çok kadınlardan çekiyor diyelim mi? Anneler büyütüyor çünkü, kadın-erkek tüm çocukları, kültürün sürdürücüsü, ailenin temel değerlerinin savunucusu oluyorlar. Elbette, eğitilmemiş, desteklenmemiş bir kadın kendi başına değişsin, dönüşsün demiyorum ama eğitimli, bilinçli pek çok kadının duyarsız, edilgen, umursamaz kaldığını biliyorum.
Anlı şanlı pek çok kadın sanatçı mesele, televizyon dizilerinde, ailede kadını küçük düşüren, acınası ve çaresiz rolde olmaktan ve güçlü kadın rolünde de hayatın gerçekleriyle asla bağdaşmayacak şekilde, hayal dünyasının kahramanı kadınları oynamaktan hiç imtina etmiyorlar, bu senaryo sistemine, bu gidişata biraz da olsa ses çıkarmıyorlar! Kim kurtaracak bizi allah aşkına, sanatçısı, eğitimcisi, doktoru susan, annesi evde kapalı kalan bu toplumda! Kim kurtaracak bizi, bu kadar kadın iri iri cüsseleriyle bile dayak yerken, kendini güçsüz algıladığı için katlanmak zorunda olduğunu zannederken, kadın psikoterapistlerden “yuvanı dağıtma” diye tavsiye alıyorsa?
Kendin olma, kadın ol diyor bize toplum. Kendi çizdiği çerçevedeki kadın olmamızı istiyor. Biz, kendimiz olmak istiyoruz, kadın ya da erkek oluşumuz doğamızın bir parçasıdır, cinsiyetimiz sadece gerçekliğimizin bir parçası. Kendimiz olacağız ve güzelleşecek dünyamız.